DaDa Manifestosu 1918

Gazetecileri beklenmedik bir dünyanın
kapısına getiren bir sözcüğün - DADA -
büyüsü, bizim için hiçbir önem taşımıyor.

Bir manifestoya girişmek için A.B. C. 'yi istemek gerek, 1,2, 3'e karşı ateş püskürmek, sinirlenmek ve kanatları bilemek, fethedip yaymak için küçük ve büyük a'ları, b'leri, c'leri, imzalamak, haykırmak, sövmek, mutlak, çürütülemez bir açıklık biçiminde düzenlemek düzyazıyı, doruk noktasını ispatlamak ve nasıl bir yosmanın son kez belirmesi Tanrı'nın özünü ispatlarsa, işte öyle, yeniliğin yaşama benzediğini ileri sürmek. Varlığı akordeonla, manzarayla ve tatlı sözlerle çoktan ispatlanmıştı.
Kendi A. B. C.'sini dayatmak doğal bir şeydir, - dolayısıyla da acınacak bir şeydir. Herkes bir billurblöfineryemana biçiminde öyle yapar, para sistemi, ecza maddesi, ateşli ve kısır bahara çağıran çıplak bacak biçiminde. Yenilik sevgisi bir sevimli haçtır, çocuksu bir adamsendeciliği gösterir, nedensiz, geçici, olumlu işarettir. Ama bu gereksinim de eskimiştir. Sanata en aşırı sadelik itkisini - yeniliği - vererek, hoşça vakit geçirmeye karşı insanca ve sahici olunur, sıkıntıyı çarmıha germek için atılgan ve coşkulu. Işıkların kavşağında, tetikte, dikkatli, yılları pusuda bekleyerek, ormanda.

Bir manifesto yazıyorum ve hiçbir şey istemiyorum,
Ama bazı şeyler söylüyorum, hem ben de ilkesel olarak
manifestolara karşıyım, tıpkı ilkelere de karşı olduğum gibi (ilkeler, her cümlenin manevi değeri için nicelik ölçüleri 1- fazlasıyla kolaycılık bu; yaklaşık değeri izlenimciler icat etti)

Bu manifestoyu, ayznı zamanda, tek ve taze bir solukta, karşıt eylemler yapılabileceğini göstermek için yazıyorum; bu eyleme karşıyım; sürekli çelişki için, olumlama içinde ne lehteyim ne alehte, ve açıklama yapmam, çünkü sağ duyudan nefret ederim.

DADA - işte düşünceleri ava götüren bir sözcük; her burjuva küçük bir oyun yazarıdır, değişik konular uydurur, kendi zeka düzeyine uygun oyun kişilerine - sandalyede oturan kozalara - yer açmaktansa, entrikayı - konuşan ve kendini belirleyen öyküyü - sağlamlaştırmak üzere, (uyguladığı psikanaliz yöntemine göre) nedenleri ya da
amaçları arar.

Her seyirci entrikacıdır, eğer bir sözcüğü açıklamaya (öğrenmeye!) uğraşırsa. Duvarları yılansı zorluklarla kaplanmış sığınağından, içgüdüleriyle oynanmasına göz yumar. Evlilik yaşamının mutsuzlukları da buradan doğar. Açıklamak: boş kafataslarının değirmenlerinde kızılgöbeklerin hoşça vakit geçirmesi.

Dada hiçbir anlam ifade taşımaz

İşe yaramaz geliyorsa ve hiçbir anlam taşımayan bir sözcük için zaman yitiriliyorsa... Şu kafalarda dolanıp duran ilk düşünce bakteriyolojik düzeydedir: sözcüğün etimolojik, tarihsel ya da en d2mdan psikolojik kökenini bulmak. Gazetelerden öğreniyoruz ki Kru zencileri kutsal bir ineğin kuyruğuna DADA adını veriyor. İtalya’nın bir bölgesinde kübe ve anneye DADA deniyor. Tahta at ve dadı, hem Rusçada hem Rumencede çifte evet: DADA. Bilgili gazeteciler bebeklere yönelik bir sanat görüyorlar onda, günümüzün öbür küçükçocuklarıçağıranisa ermişleri ise büyülttügü kreşlerde, meleklerin tavşanları gözlerde.
Böyle doğdu DADA, bir bağımsızlık topluluğa güvensizlik gereksiniminden. Bize özgürlüklerini korur. Hiçbir kuram tanım ve fütürist akademilerden, o biçimsel laboratuarlarından bıktık. Para kazan burjuvalara dalkavukluk etmek için mi Kafiyelerde para şıngırtısı duyuluyor, tonlamalar göbek kavisi boyunca kayıyor aşağı. Bütün sanatçı grupları, başka kuyrukluyıldızlara binerek sonunda bu bankaya vardı. Yastıklara gömülme, yeme içme ol açık.Burada verimli topraklara demir atıyoruz. Burada haykırmaya hakkımız var çünkü bi2 uyanışı yaşadık.

Enerjiden sarhoş olmuş hayaletleriz, umursamaz tene saplıyoruz üçdişli yabayı. Baş döndürücü tropik bolluğunda lanet selleriyiz biz, zamk ve yağmur bizim terimiz, kanıyoruz ve susuzluğu yakıyoruz bizim kanımız güç demek.

Kuru ve gürültücü, gürültücü ve monoton bir ilkelciliğe dönüş görüyorlar. Bir sözcüğe dayanarak duyarlılık inşa edilmez; her yapı, sıkıntı veren bir yetkinleşmeye yönelir, yaldızlı bir bataklığın durgun düşüncesine, görece insan ürününe. Sanat yapıtı, 'kendi kendindeki güzellik' olmamalıdır, çünkü ölüdür; ne neşeli ne üzgün, ne aydınlık ne karanlık; ermiş halelerin pastalarını ya da atmosferler arası kambur bir koşunun terlerini sunarak ya sevindirmek ya da kötü davranmak bireylere. Bir sanat yapıtı, yasa gereği, nesnel olarak, herkes için, hiçbir zaman güzel değildir. Demek ki eleştiri gereksizdir, eleştiri her birey için, yalnızca öznel olarak, ve en küçük bir genel nitelik taşımaksızın vardır. Bütün insanlığa ortak psişik temeli bulduk mu sanıyoruz? İsa'nın girişimi ve kutsal kitap, geniş ve iyilikçi kanatlarının altında şunları gizler: boklar, hayvanlar, günler. Şu sonsuz, biçimsiz çeşitler neyi yani insanı oluşturan kaosa düzen vermeyi nasıl isteyebiliriz ki? "Komşunu sev" ilkesi bir ikiyüzlülüktür. "Kendini tanı" bir ütopyadır ama daha kabul edilebilir niteliktedir çünkü içinde kötülüğü barındır. Acımak yok. Katliamın ardından bize arınmış bir insanlık umudu kalır. Hep kendimden söz ediyorum çünkü ikna etmek istemiyorum, başkalarını kendi ırmağıma sürüklemeye hakkım yok, kimseyi izimden gelmeye zorlamıyorum, hem herkes sanatını kendi yolu yordamınca ortaya koyar, eğer göğün katlarına ok gibi yükselen ye da kadavraların ve doğurgan kasılmaların çiçekleriyle dolu madenlere inen neşeyi biliyorsa.

Sarkıtlar: onları her yerde aramalı, acının büyülttüğü kreşlerde2, meleklerin tavşanları kadar beyaz gözlerde. Böyle doğdu DADA, bir bağımsızlık, topluluğa güvensizlik gereksiniminden. Bize bağlı olanlar özgürlüklerini korur. Hiçbir kuram tanımayız biz. Kübist ve fütürist akademilerden, o biçimsel düşünce laboratuarlarından bıktık. Para kazanmak ve kibar burjuvalara dalkavukluk etmek için mi yapılır sanat? Kafiyelerde para şıngırtısı duyuluyor, tonlamalar göbek kavisi boyunca kayıyor aşağı. Bütün sanatçı grupları, başka başka kuyrukluyıldızlara binerek sonunda bu bankaya vardı. Yastıklara gömülme, yeme içme olasılıklarına kapı açık.
Burada verimli topraklara demir atıyoruz.
Burada haykırmaya hakkımız var çünkü biz ürpermeleri ve uyanışı yaşadık.
Enerjiden sarhoş olmuş hayaletleriz, umursamaz tene saplıyoruz üçdişli yabayı. Başdöndürücü yeşilliklerin tropik bollugunda lanet selleriyiz biz, zamk ve yağmur bizim terimiz, kanıyoruz ve susuzluğu yakıyoruz, bizim kanımız güç demek.

2 yorum:

oremma dedi ki...

pek bişi anlamadım. bazı bazı güzel cümleler var, sanırım sanatla ilgili düşünceler, daha doğrusu sanatın 'ne''liğiyle ilgili bir kaç düşünce. sonuç olarak hep merak ettiğim ve google yazdığımda beni buraya getiren dada manifestosu beni etkilemedi.hatta hayalkırıklığı yaşadım bu manifesto bu kadar mı die soruyorum kendime ve bloğun sahiplerine, belki de özeti olabilir gibime geldi
teşekkür ederim.

ayşe dedi ki...

tdk dan alıntıdır bu açıklama yazıyı biraz daha anlamlı kılabilir belki...
''dadaizm İng. dadaism

(Çocukların da-da sözcüğünden alınan bir kavram) XX. yüzyıl başlarında (1916 1923) Tristan Tzara ve arkadaşlarının İsviçre'de (Zürih'de) ortaya çıkardıkları bir akım; 1918'de Berlin'de, 1923'de de Paris'te. Dil ve estetik kurallarını, bunların denetlemesini, mantık zincirlemesini tanımaz. Sözcük anlamlarına değer vermez. Alabildiğine bağımsız çağırışımlarla ilkel ve doğrudan doğruya anlatım biçimi arayan bir çığırıdır. Sanat etkilerini aynı anda verme sanatı (Simultanite) Cocteau'yu etkilemiştir.
BSTS / Tiyatro Terimleri Sözlüğü 1966''